Çok iyi bildiğimizi düşündüğümüz bazı kavramların tanımını yapmakta zorlanırız. Gündelik hayatımızda sıkça karşımıza çıkan ergenlikte bu kavramlardan biridir. Peki ergenliği nasıl tanımlayabiliriz?
Ergenlik değişim demektir. Ergenlik büyümek, başkalaşım ve dönüşüm demektir. Ergenlik döneminde birey, hem bedensel, hem ruhsal, hem de toplumsal alanda değişime, dönüşüme uğrar. Büyümek ergenliğe özgü değildir, çocuklar da büyürler ama pek değişmezler. Öyleyse, diyebiliriz ki, ergenler hem büyürler hem değişirler.
Ergenlik dönemi bol bol paradokslar içeren bir dönemdir. Ergenlik kelimesini duyduğunuz veya gördüğünüz an nasıl hissediyorsunuz diye sorduğumda; çok olumlu duygular uyanmayabilir, çünkü bu dönemle ilgili genel olarak olumsuz bir bilgi birikimi aktarılmıştır. Ergenler asi, duygusal fırtınalar yaşayan, anne babaya saygı duymayan, kendilerine güvenmeyen ve kendilerini sevmeyen aklı bir karış havada kayıp çocuklar olarak algılanır. Fakat gençlik desem hepimizde çok güzel duygular uyanır. Gençlik güzeldir, heyecan doludur, coşkuludur. Hatırlamalıyız ki ilk gençlik yılları ergenlik dönemi ile başlar. Ergenlik döneminde gençler her ne kadar ortak özelliğe sahip olsa bile her birinin parmak izi gibi farklı ve biricik olduğunu unutmamalıyız. Bu dönemin en büyük paradoksu, ergen dediğimiz bireyler artık çocuk değildir ama yetişkinde değildir. Beyinlerinde heyecan ve arzu hissetmelerini sağlayan mekanizmalar birden gelişir ama beynin bu dürtüleri kontrol etmeye yarayan bölümü yavaş geliştiği için asi olurlar, sakar olurlar, depresif olurlar, çok isterler, çok isteksiz olurlar, çok sevinirler veya çok üzülürler. Bu dönemde gençler duygularını uçlarda yaşamaya meyillidirler.
Ergenlik dönemiyle ilgili birçok efsane vardır, bunlardan biride büyümenin anne babaya veya yetişkinlere olan bağlılıktan kurtularak tamamen onlardan bağımsız olmayı gerektirdiğidir. Her ne kadar onları büyüten yetişkinlerden bağımsız olmaya ihtiyaç duyulsa da, ergenler yetişkinlerle olan ilişkilerinde kendilerini son derece güvende hissederler.
Kimlik gelişimi devam eden Ergen, kendine ait bir alan oluşturmak ister. Yani; Ergenin sürekli yalnız kalma düşüncesi ise bir diğer doğru bilinen yanlıştır. Bir ergeni en çok rahatsız eden şeyler yanlış anlaşılmak, eleştirilmek, başkalarıyla kıyaslanmak ve nasihat dinlemektir. Bu yüzden yalnız kalmak isteyerek aslında kendini korumaya alır ve bu şekilde kendine bir savunma mekanizması oluşturur.
Ergenlerin her zaman çok mutlu, enerjik olduğu düşünülür bu da büyük bir yanlıştır, çünkü ergenlik aslında bir yas sürecidir, giden çocukluğun ve artık büyüyor olmanın verdiği sorumlulukları tam olarak yapamamanın hüznünü asi ve huzursuz olarak yansıtabilirler. Duygusal geçişler beklenenin üstünde olabilir, ağlama halinden birden gülme haline geçebilir ya da bir gün sizinle iletişimi koparmak isterken başka bir gün sizin şefkatinize sonsuz ihtiyaç duyabilirler.
Efsanevi yanlışlardan gerçekliğe dönecek olursak, çocukluğunda ailesine muhtaç, en çok ailesini seven, ailesini dünyanın en güzel, dünyanın en güçlü ve en bilgilisi olarak gören çocuklarımızın birden bunları sorgulayan bireylere dönüşmesi hepimiz için oldukça yaralayıcı olabilir. Anne baba olarak bu süreci kontrol etme isteği çok masumca görünse de gelişim döneminde olan bir genç için tepkiselliğe neden olabilir. Bir ergenle çatışma söz konusuysa orda kazanan kimse yoktur, iki taraf içinde kayıp oldukça çoktur. Bu yaşananların gelişimin bir parçası olduğunu, aslında verilen bütün tepkilerin bir yardım çağrısı olduğunu ve zamanla tepkili davranışların yerini dengeli tutumların alacağını kendimize hatırlatmalıyız.
Aileler olarak efsanelerden, yanlış bilgi kaynaklarından uzak durmayı ve ilişkimize yatırım yapmaya odaklanmalıyız. Unutmayalım ki; ergenliğin asıl sorun olsan kısmı, ergenler değil bizim ergenliğe olan bakış açımızdır.
Konuşmacı: Uzman Klinik Psikolog Seda Büşra BAYRAK