Rüyadayım. 2144-2145 yılları arası olduğunu hissediyorum. Öyle bir rüya ki, yapay zekânın her bir insanı nasıl acımasızca katlettiğini gördüm. İnsanların gözyaşlarına bakıyor ve yapay zekâyla çalışan robotlardan gözleri korku içinde nasıl kaçtıklarını rüyada olmama rağmen ağlayarak, hüzünlü gözlerle izliyordum. Bağırmak ve o robotları teker teker öldürmek istiyordum ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. Korkuyla uyandığımda yerimden fırlayarak yatağımdan düştüm. Düşme sesini duyan evdeki tüm ahali korkarak başıma üşüştü. Yanıma gelmeyen sadece benim tatlı, tombul dedemdi. O hala yatağında horlayarak uyuyordu. Dedem uyuduğu zaman normalden daha da tatlı oluyordu. Her horladığında yanakları daha da büyüyor insanın onun yanaklarını sıkası geliyordu. Babam kalkmama yardım etti. Beni sakinleştirdikten sonra herkes yatağına geçti. O gece uyuyamadım. Ama bu sayede de rüyam üzerine düşünecek bayağı vaktim oldu. Düşündüm, düşündüm… Sabah herkes uyandığında beni hüzünlü gören neden üzgün olduğumu sordu. Aslında üzgün olmam normaldi çünkü bu rüya, beni derinden etkilemişti. Bir tek dedem uyanmamıştı ki benim hislerimi açabileceğim tek kişi oydu. Herkes uyandıktan tam olarak 1 saat geçmişti ama dedem hala uyuyordu. Nihayet dedem uyanınca anında onun yanına koşarak sarıldım ve rüyamda neler gördüğümü anlatmaya başladım. Dedem biraz düşündü ve konuşmaya başladı.
“Bak Sungur, son yüzyılda teknolojik gelişim bayağı arttı. Teknolojiyi bizler aşırı hayranlık duymamalıyız, bağlanmamalıyız aynı zamanda da korkmamalıyız ondan. Fakat şu an çok tehlikeli bir geleceğe doğru gidiyoruz. Bilimsel çalışmalar adeta ışık hızında ilerliyor. Takip edebilmek mümkün değil. Sen bilim insanlarının gelecekte olacak dediği şeyleri filmlerden etkilenerek görmüşsün ki bunlar sadece birer olasılık. Şunu unutma ki, bu tür hayalî teknoloji gelişmeleri olasılık dahi olsa hayatımızda yer edinecek. En korkutucu ise artık kararlarımızı beynimiz ya da hür irademiz tarafından kontrol edemeyeceğiz yerine robotlar gelecek. Onlar hayatımıza yer edinecekler. Bunların hepsi kıyametin göstergesi oğlum. Şöyle bir benzetmede bulunayım sana. Teknoloji eğitilmemiş bir çocuk gibidir.
Çocuğunu bilinçli yetiştirirsen elinden kaçırmazsın ve daha da sağlıklı kararlar vererek ileriye gitmesine olanak sağlarsın fakat aksi olduğunda ise çocuğunun ipini tutamazsın. Teknolojiyi de öyle düşün oğlum. Siz gençlerimiz her zaman en iyisini düşünenlersiniz. Sen de insanların duyarlılık kazanmaları için çalışmalar yapıp teknolojinin hayatımızı rehin almasını engelleyebilirsin.”
Dedem tam konuşmasına devam edecekti ki annem içerden bana okula geç kaldığımı hatırlattı. Dedemin konuşmasının devamını merak etsem de hemen koşup çantamı hazırladım ve çıktım. Okula vardığımda Abdülkadir Hoca gelip benim iki arkadaşımla beraber konusu teknolojinin hayatımızdaki önemi olan bir yarışmaya gireceğimizi söyledi ve yarışma son ders olacağı için Abdülkadir Hoca bize çalışmamız için son derse kadar mühlet verdi. İlk ders okuma saatiydi ki, ben okuma saatlerini çok severim.
Yarışmada teknolojinin hayatımızdaki önemini savunacağımız için kütüphaneden bu konuyla alakalı John Naisbitt’ in yazdığı ‘İnsan ve Teknoloji’ adlı kitabı alıp okudum. Bugünkü savunmada bana yardım edebilir diye düşündüm. Aslında anlamak o kadar da zor değildi: Teknolojinin ne kadar eksisi varsa o kadar da, hatta belki de daha fazla artısı var gibiydi. Teknolojinin eksilerinden daha fazla artıları olduğu için bugünkü savunmamızda bizim işimiz karşı taraftan daha kolay görünüyordu. Bu yüzden savunmayı kazanabileceğimizi düşünüyordum. Sonra aklıma dün gece gördüğüm rüya geldi. Yapay zekâ herkesi öldürüyordu. Sonra da dedemin söylediklerini hatırladım. Ona bağlanmamalıyız, onsuz da yapamayız. Diğer yandan da hayatımızı el alan robotlar vardı. İçimden “Şimdi anladım.” dedim ama yüksek sesle düşünmüş olacağım ki herkesin bana baktığını fark ettim. Bahar Hoca elini ağzına götürmüş sus işareti yapıyordu. Bende “Özür dilerim hocam.” diyerek düşüncelerime geri döndüm.
Her şeyi şimdi anlamıştım. Dedemin bana söylediği şey “Gelecekte yapay zekâ hüküm sürecekti ancak eğer teknolojiyi doğru kullanmanın yolunu bulursak işte o zaman yapay zekâyı bize fayda sağlayacak şekilde kullanabiliriz.’’ Ama insanlar en önemli yerde hata yapıyorlardı, teknolojiyi nasıl kullanacaklarını bilemiyorlardı. Böylece birinin öne çıkıp insanları bilinçlendirmesi gerekiyordu.
Düşüncelerimi bozan okulun zili oldu. İsmail ve Enis’le bakıştık. Üçümüz de bilgisayar odasına koştuk. Arama motoruna “Teknolojinin hayatımızdaki önemi” yazıp araştırdık. Bulduğumuz bilgilerin çıktısını aldık ve son derse kadar heyecanla bekledik. Sonunda yarışma zamanı geldi ve biz üç arkadaş beraber sahneye çıktık. İsmail’le aramızda Enis olmasına rağmen İsmail’in kalp atışlarını hissedebiliyordum. Seyircilere selam verip yerimize oturduk. Karşı takım çok iyi hazırlanmış gibi gözüküyordu. Gözlerinden kararlı oldukları rahat bir biçimde okunuyordu. Enis’le göz göze geldik ve o anda kaybedeceğimizi anladık. Görevli hoca sahneye çıktı ve yarışmayı başlattı. Herkes savunmasını yaptı ve sıra bana geldi. İlk başta kekeleyeceğimi düşündüm ama hiçbir şey olmadı. Konuşmaya başladığımda rahatça konuşuyor ve hiç duraksamıyordum. Konuşmamı iyi yapmış olacakmışım ki herkes beni alkışlamaya başladı. Bu sırada kendimle o kadar gurur duydum ki az daha ağlayacaktım ama son anda toparladım. Allah’ıma dua ettim. Jüri konuşurken onlara bakamıyordum. Sonuçlar açıklandı ve görevli hocaya verildi.
Görevli hoca jüriden aldığı sonuçlara baktı. Sonra da bana bakarak gülümsedi ve bizim takımın kazandığını söyledi. O kadar mutlu oldum ki sahneden atlayıp beni izleyen dedeme sarıldım. Aslında mutluluğumun başka bir sebebi daha vardı. “Okulu bilinçlendirmek.” Neredeyse okuldaki herkesi bu konuda bilinçlendirmiştim. Artık okuldaki herkes teknolojinin yararını biliyor olacak ve onu bilinçli bir şekilde kullanabilecek. Yarışma bittiğinde herkes evine gitmeye başladı. Ben de, dedem ve kupamla birlikte eve döndüm. Evde olan herkes beni tebrik etti. Kupayı odamdaki masanın bir köşesine koydum. Çünkü her daim kupama baktığımda yaptığım bu başarıyı hatırlayacaktım ve kendimle gurur duyacaktım.
Sonra çok yorgun olduğumu fark ettim ve kendimi yatağa attım. Yıl 2144, artık etrafta insanları öldürmek isteyen robotlar yoktu, tam aksine artık insanların zor işlerini yapan iyi niyetli robotlar vardı. Etrafta arabalar uçuşuyor, trenler havadan gidiyordu. Evler paslanmaz çelikten yapılmış ve tek bir ev gökdelen uzunluğundaydı. İnsanlar ne isterse istedikleri önlerinde bitiyordu. Bu da başlarında bulunan görünmez bir başlık sayesinde mümkün oluyordu. Yol kenarlarında halkaya benzeyen ışınlanma makineleri vardı. Tüm insanlar o makinelerin üstüne çıkıp yok oluyorlardı. Bu ışınlanma makinesi insanları gitmek istedikleri mekâna götürüyordu.
Eski evimizin bulunduğu yere gittim ve içeri girdim. Ev boştu bu yüzden de rahatlıkla içeri girebildim. Eve girer girmez ışıklar açıldı ve bir ses konuşmaya başladı. İlk önce ses bana “Hoş geldiniz efendim.” dedi. Çok korktum ama sonra hemen toparlayıp sesle konuşmaya başladım. “Sen kimsin?” dedim sese. Ses de bana cevap vererek “Ben sizin gelecekte var olacak yardımcı sesinizim; siz bana televizyonun karşısında ne söylersen söyleyin her istediğinizi size televizyondan gösterebilirim.” dedi. Televizyon odasına girdim, burası sinema salonunun en az 5 misliydi. En altta da sinema perdesinden çok daha büyük bir televizyon vardı. Herhangi bir koltuğa oturup “Ben kaç yılında doğdum?” diye sordum. Ses bana bunun çok kolay bir soru olduğunu ve cevabı tabi ki de bildiğini söyledi. “Cevap: 2007” dedi. Ben de sese: “Kime hizmet ediyorsun?” diye sordum.
Ses “Size” diye cevap verdi. Şaşırdım ama bu cevabı beklemiyor değildim tabii. Sese “Bana ışınlanmanın ayrıntılarıyla beraber teknolojisini göster. ”dedim. Anında önümde şeffaf bir ekran belirdi. Ses, “Buyurun size ışınlanmanın teknolojisi.” dedi. Bende ayrıntıları unutmamaya çalışarak dışarıya çıktım. Belki bu teknolojiyi geçmişte ben bulacaktım. İnsanların nasıl bilinçlendirildiğini gördüm ve bir kez daha kendimle gurur duydum. İnsanlar, kendi teknolojilerini bilinçli bir şekilde kullanıyorlar, yapay zekâyı kendi isteklerine göre yönlendiriyorlardı. Anladım ki, sorun bilgi sorunu değil bilinç sorunuydu…
Sonra aniden uyandım ve kendimi çok iyi hissettiğimi fark etim. Hemen boş bir kâğıt alıp gelecekteki ışınlanmanın bilgisayarda gördüğüm teknolojisini çizdim. Daha sonra “Acaba gelecekte ki teknolojileri kim buluyordu?” diye düşünmeye başladım. Belki kendisi, arkadaşları, akrabaları ve hatta belki de dedesi olabilirdi. Tam o sırada içerden ağlamaklı bir ses duyuldu. Meraklandım ve hemen içeri koştum. Kapıyı tam açtığım sırada yere baktım ve gözyaşlarımı tutamayıp ağlamaya başladım. Dedem yerde gözleri kapalı bir şekilde yatıyordu. Annem ve babam dedemi uyandırmaya çalışıyor anneannem ise çığlıklar atıyordu. İşte o sahne asla unutamayacağım bir sahneydi. O an anladım ki teknoloji her bir sorunu durdurabilirdi ama durduramadığı tek sorun ölümdü.